2022 Z Raporu ve 2023’e Bakış

2022 yılı, henüz daha 5km mesafenin ötesinde antrenman koşuları yapmaya yeni yeni başlamışken bir deli cesaretiyle Runtalya Yarı Maratonu yarışına kayıt olmamla başlamıştı. Koşudan keyif aldığımı görmem ve iki defa yaşadığım sakatlığın ardından bu defa daha tecrübeyle yüklü olarak başladığım koşu macerasını sürdürülebilir ve motivasyonel tutmak için bir yarış hedefi koymak gerektiğinin farkındaydım. Runtalya’da 10k mesafe koşmak da mümkündü ama 10k mesafenin beni yeterli miktarda zorlamayacağını düşünerek 21k’ya yazılmaya cüret ettim.

İyi ki de etmişim. İnsan biyolojisinin adaptasyon ve kendini geliştirme kabiliyeti zorlu zamanlarda müthiş bir şekilde kendini gösterip beni şaşırtıyor. İnsanın kendi bedenine, sınırlarını tanımaya ve sportif anlamda gelişimine karşı yaşadığı farkındalık büyüleyici oluyor. Bu düşünceler zihnimde gezinirken, Runtalya’ya kayıt olmamla birlikte, benim için zorlu koşu antrenman dönemleri başladı.

Bold ekibiyle soğuk Ankara sabahlarında 6 pace ortalamayla yaptığımız bu tarz koşuları zaman içerisinde biraz daha uzatarak Runtalya’ya hazırlandık.

Bu dönemde Ankara’da Bold ekibinin dayanışması ve antrenman rehberliğinin yolumu aydınlattığını yadsıyamam. Yalnız koşularımda ne yaparsam yapayım 6 – 6:30 pace aralığında yavaş koşamıyordum. Oysa koşuya yeni başlayan birisi olarak yavaş koşularla tüm kardiyovasküler sistemimi bisikletten çok farklı olan bu yeni darbeli spora alıştırmalı ve nabzımı dengelemeyi başarana kadar yavaş koşmalıydım. 5’li pacelere gittiğim anda nabzım patlıyor ve sürekli anaerobic seviyede koşuyordum. Bold ekibi sayesinde sabit 6:30 pace’te uzun koşular yapabildim. Grupla birlikte hareket etmenin getirdiği kendini frenleme ve gruba adapte olma içgüdüsüyle birlikte bu sabit tempolu yavaş ve uzun koşuların çok ciddi faydasını gördüm. Runtalya yarışına bu base antrenman döneminin ardından girdim ve bir koşu yarışının bisiklet yarışı karşısındaki basitliğine hayran kaldım.

Mart soğuğunu yaşamakta olan karlı Ankara’dan gelip Antalya’nın sıcak ikliminin verdiği güzel motivasyonla Runtalya’yı 2 saat 12 dakika ile keyifle geride bıraktıktan sonra takvimdeki koşu yarışlarına bakarken buldum kendimi. Bir koşu yarışına katılmanın basitliği inanılmaz hoşuma gitmişti doğrusu. Bisiklet yarışlarında başta bisiklet olmak üzere olası teknik sorunlara karşı zincir yağından yedek iç lastiğine kadar her şeyi düşünmek ve planlamak zorundayken, bir koşu yarışına sadece ayakkabı, şort ve tshirt ile gidebilmek çok keyifli olmuştu. Bisikleti taşımak zorunda olmadığım için yarışlara gidip gelirken saatlerce araba kullanmak zorunda da değildim. Alternatif ulaşım araçları doğrudan seçenek haline geliyordu. Böyle olunca uçakla gittiğimiz Antalya yarışından sonra bir de trenle İstanbul’a gidip yarı maraton koşma kararı aldım.

İstanbul’daki yarışın parkurunu incelerken çocukluktan kalan algılarımla savaşmak zorunda kaldım. 21 km’lik parkur Yenikapı’dan başlıyor Sirkeci, Karaköy ve Balat’taki Bulgar Kilisesinin yakınından dönerek yine Yenikapı’da tamamlanıyordu. Bu bölgelere çocukluğumda çok gittim. Karaköy, Sirkeci ve Eminönü arasında belki yürünebilirdi ama Balat ve Yenikapı gibi yerler çocukluktan kalan algımda kesinlikle bir taşıtla gidilmesi gereken uzak yerler olarak yerini almıştı. Bu semtlere koşarak gitmek ve üstüne aynı şekilde koşarak dönecek olmak çocukluk algılarımı yerle bir eden bir büyüklüktü. O yüzden zihnimdeki mesafe duvarlarını yıkan, aslında uzak zannettiğimiz mesafelerin birkaç bin adımla kat edilebilecek yakınlıkta olduğu gerçeğini açığa çıkaran ilginç bir yarış oldu benim için. Yine çok keyif aldım. Trafiğe kapatılmış Galata köprüsünden koşarak geçmek inanılmaz bir deneyim oldu. Bu yarışta Runtalya’nın üstüne koyup yarı maraton mesafesini 2 saat 1 dakika sürede tamamladım. Yarış sırasında acaba Sub2 olur mu diye düşünüp kendimi biraz daha zorlamayı düşündüm fakat yarıştan sonra yaşanacak tükenmişliği göze alıp sub2 koşmaktansa, dinç kalıp Sub2 performansını sonraya bırakmanın daha mantıklı olacağını düşündüm. Yavaş ve emin adımlarla ilerlemek, her yarış veya antrenmanda üzerine azar azar koyarak gitmek, vücudun verdiği tepkileri her defasında dinleyerek üzerine koymak daha sağlıklı geliyor.

Tabi bu koşu yarışları ve yarışlara yönelik koşu antrenmanları devam ederken bisikleti de bir yandan sürmeye devam ettim. Karlı Ankara köylerinde güzel turlarımız oldu.

Ankara’nın karlı bir Şubat gününde İncek köylerindeyiz. Keyfimiz yerinde. 🙂

Ocak sonunda “Wheel-on” arka tekerlek üzerinden tahrik alan trainerımı satıp “direct drive” denilen ve doğrudan bisiklet zincirinin trainer mili üzerindeki rubleye takılı olduğu tipte trainera geçiş yaptım. Bu tip trainerlarda yakalanan güç değerlerinin daha doğru ve karşılaştırılabilir olduğunu gördüm. Wheel-on’larda lastik basıncı, lastik tipi ve lastiğin durumu, lastiğin mile olan baskı şiddeti, milin zamanla aşınarak sürtünmesini kaybetmesi gibi nedenlerle güç değerleri hatalı olabiliyor. Direct drive ile karşılaştırılabilir güç seviyesi bilgisine eriştikten sonra bisikletteki gücümün aslında başlangıç seviyesinde olduğunu görerek antrenmanlarıma farklı gözle bakmaya başladım. (Bu konuda daha ayrıntılı başka bir yazı hazırlayıp konuyu ayrıntılandıracağım)

Nisan sonunda Covid’e yakalandım. Dinlenik nabzım hiç olmadığı kadar yükseldi. Garmin günlerce yoğun stres altında olduğumu söyleyip durdu. Haliyle antrenmanlardan uzak kaldım ama tabi insan biyolojisinin hayatta kalma ve uyum sağlama yeteneği takdire şayan. Çoğu kişi gibi bunu atlattıktan sonra “Return to Play” protokolünü dikkatle izleyerek spora dönüş yaptım.

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte bisiklet antrenmanlarımız çeşitlendi, renklendi ve uzadı. Yine Ankara’nın birbirinden güzel yerlerinde keyifli sürüşler yaptık. 10 yıl aralıksız yaşadığım Ankara’yı asıl bisiklete başladıktan sonra tanıdığımı söyleyebilirim. 10 yıl hiç gitmediğim, varlığından bile haberimin olmadığı o güzel yerler bisiklet sayesinde ulaşılabilir oldu.

Bozkır Ankara’nın doğa cenneti Kızılcahamam köylerinde sürüyoruz.

Haziran’da İstanbul’da Beykoz Gran Fondo yarışına katıldım. Beykoz’un doğa güzelliği de kelimelerle anlatılacak boyutta değil. Yarışın uzun parkuru Beykoz’un tüm güzelliklerini içerisinde barındırıyor. Gerçi bir yarış koşuyor olmanın heyecanı ve mücadele azmiyle etraftaki güzelliklerin farkındalığına sınırlı ölçüde varılabiliyor ama yine de ara ara ne muhteşem bir an’da yaşamakta olduğumuz bilinci beliriyor zihnin derinlerinde. Buralarda yarış dışında bir zamanda da sakince ve keyfine vararak sürmeyi çok istiyorum ama henüz planlayamadık. Bir gün belki..

Bu yarışa aynı parkurda geçen sene de (2021’de) katılmıştım. 3:37 olan süremi bu sene 3:06’ya indirebildim. Bu yarış benim için her sene katılıp bisiklette ne durumda olduğumu gördüğüm bir seviye tespit yarışına dönmek üzere. Bir aksilik olmaz ve takvimsel planlar uyuşursa 2023’te de Beykoz’da olacağım.

Beykoz uzun parkurda 2021’de 3:37 olan süremi bu sene 3:06’ya indirebildim.

Yaz tatilinde Çanakkale Gelibolu’ndaydım. Aşık olunası doğa, tüyleri diken diken eden kutsal topraklar ve bisikletlilere saygılı araç sürücüleri. Çok keyifli bir ayımı oralarda geçirdim. Kardeşimle birlikte sürdük, koştuk ve yüzdük. Bizim için bir spor kampı niteliğindeydi. Zaten bir yeri gezmenin bisiklet sürmekten daha kolay, pratik ve hızlı yöntemi yok.

Gölgelerimizin uzun olduğu günün ilk saatlerinde Eceabat yollarındayız.

Eylül ayında ilk triatlon deneyimimi İstanbul’da yaşadım. FSM köprüsünün altında yüzdük, üstünde sürdük ve manzarasında koştuk. Özellikle yüzme sırasında yaşadığım büyüleyici deneyimi ön planda tutarak bu zamana kadar tecrübe ettiğim en muhteşem yarış olduğunu söyleyebilirim. Triatlon yarışlarını efor sarfetmenin ötesine götüren ve diğer yarışlardan ayıran planlama ve organizasyon mücadelesi bu sporu özel kılan etmenlerden biri. Bu yarışı daha önce yayınladığım ayrı bir yazıda yazdığım için burada çok ayrıntıya girmeyeceğim. (Link) Fakat bu yazının taşıdığı 2022 yılı genel perspektifinden baktığımda, yarışın, yılın kalanı ve gelecek yıllar için benim açımdan yeni bir mücadele sahası oluşturduğunu söyleyebilirim.

Bu yarış sonrasında artık tüm antrenmanlarımı bir triatlon sporunun gerekliliklerine göre şekillendirmeye başladık. Yüzme, koşu, bisiklet ve kuvvet antrenmanları bu doğrultuda haftalar boyunca sıralandı. Koşuda hızlı bir gelişim dönemi içerisindeydim. Yeni bir spora başlandığında ilk gelişim çok hızlı oluyor. Zaman geçtikçe ufak ilerlemeler kaydedebilmek için verilmesi gereken emek ve harcanması gereken zaman maliyeti de artıyor. Ben henüz koşuda bu bahsettiğim başlangıçtaki hızlı gelişim dönemini kat etmeye halen devam ediyorum. Bu dönem içerisinde Kasım ayında İstanbul Maratonu’nda 15k mesafesini koştum. Bu mesafeyi 5:01 ortalama pace ile 1 saat 16 dakika sürede bitirerek koşuda performansımın ilerlediğini fakat halen bu bahsettiğim hızlı gelişim süreci içerisinde olduğumu gördüm. Henüz alınması gereken çok yolum var.

Bu yarıştan 1 hafta sonra bir gıda zehirlenmesi vakası yaşadım. Daha önce bu derecede ağır bir zehirlenme yaşamamıştım. İş yerine sipariş ettiğimiz hamburgerler maalesef bizi yataklara düşürdü. Kusma, halsizlik, ateş ve ishal gibi semptomlarla yaklaşık 5 gün uğraştım. Yanında Covid bile masum kalır doğrusu. Antrenmansız 10 gün geçirmek zorunda kaldım ama tabi bunu bu günden bakarak söyleyebiliyorum. Semptomların pik seviyede olduğu o günlerde değil koşmak veya bisiklet sürmek, kalkıp yatağıma gitmek bile aşılması gereken ciddi bir yüktü.

Biraz da Sayısal Veriler

269 aktif günde 5974 km mesafe alıp 65bin m tırmanmışım.

Bugün 31 Aralık. Geri dönüp yılın Strava verilerine baktığımda sporla geçen 269 günün geride kaldığını görüyorum. Covid, gıda zehirlenmesi ve bazı zorunlu gezileri düşündüğümde fena bir sayı değil. Yıl boyunca toplam 210 saat bisiklet sürmüş, 80 saat koşmuş ve 19 saat yüzmüşüm. Mesafelere baktığımda 5088 km’yi bisikletle, 803 km’yi ise koşarak aşmışım. Bu mesafeleri kat ederken toplamda 65,099 m tırmanmışım. (1m’yi gece 12’ye kadar merdivenleri çıkarak tamamlayacağım :))

Geçen seneye göre 62 gün daha fazla spor yapmışım fakat 850 km daha az mesafe almışım. Bunun temel nedeninin koşu olduğu açık. Çok daha az koştuğum geçen sene, daha fazla bisiklet sürmüş ve dolayısıyla daha fazla mesafe almıştım. 2022 yılı başında triatlon benim için çok uzaklarda, bir gün belki yanaşılıp iskele kenarındaki renkli dükkanların güzel tatlarına günübirlik bakılacak bir limandı. Bugün daimi kalınabilecek bir macera halini aldı.

2023’te Neler Olacak?

2023’e ne hedeflediğimi daha iyi bilerek giriyorum. Çok sevdiğim ve bisiklet sürmeye alışık olduğum Gelibolu’da, kutsal topraklarda koşulacak triatlon yarışı bu senenin ana hedefini oluşturacak. Bu yarışın ardından Eylül ayında artık ismi “Challange İstanbul” olan Boğaziçi triatlonunda olacağım. Bunların yanında yarı maraton koşuları, gran fondo bisiklet yarışları olacak ve bunlar tekil branşlarda geldiğim seviyeyi görebilmek açısından faydalı olacak.

Herkes için sağlıklı, huzurlu, keyifli, bol sporlu ve bol PB’li bir yıl diliyorum!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s